Şeytan doldurur
Ünlü İngiliz matematikçi G. Hardy bir gün Cambridge’de anlatacaklarını kavrayabilecek bir avuç öğrencinin önünde ders vermektedir. Tahtaya “kesinliği su götürmez” dediği karmaşık bir eşitlik yazar ve aniden konuşmasını keser.Yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu fark eder, yazdıklarından emin değildir.
Zihninin kendisine bir oyun oynadığını düşünür. Sessizce, derin derin düşünmeye başlar. Bir süre sonra dersi yarıda bırakarak odasınagider. Bir ileri bir geri dalgın dalgın volta atmaya başlar. Yarım saat sonra sınıfa geri döndüğünde tahtadaki formüle bakıp şu sözü söyler: “Evet, evet kesinliği hiç su götürmez.”
Kahramanların adları değiştirilerek de anlatılanbu hikâye büyük bir
olasılıkla uydurmadır. Ama matematik yapan, matematik dersi veren hemen
herkesin çok sık karşılaştığı bir durumdur. Dersin bir yerinde aniden bir
sessizlik olur, sanki dersi anlatan bir yerde takılmıştır. O an, atlaması
gereken bir eşik vardır. O eşiği geçmeden ilerlemek mümkün değildir.
“Kesinliği su götürmez” diyerek ilerlerse yaptıklarının hiçbir
matematiksel değeri olmaz. İşte, o eşiği geçebilmenin matematikteki
karşılığı kanıttır. İkna değil, kanıt gerekir.
Matematik gemisi kanıt olmadan yüzemez. Matematik Köyü’ndeki derslerde
Köy muhtarının sık sık söylediği bir sözdür: Şeytan doldurur, kanıtlamadan
asla!
Denizin morluğunu belirtmek için
Deniz mordur demek yetmiyor
O morun gerekçesini de belirtmeli
Denizle olan ilişiğini de
Ondan sonra deniz mor
Metin Eloğlu
Deniz neden mor?2+2,2×2’ye neden eşit? “Neden?” sorusuna verdiğimiz
matematiksel yanıtın adıdır kanıt. Bu yüzden matematikçiler bir önermenin
doğru ya da yanlış olmasından çok, neden doğru veya neden yanlış olduğuyla
ilgilenirler. Kanıt, matematiği diğer bilimlerden ayıran en önemli
özelliktir, onu özel kılan bir araçtır. Matematiğin tutarlılığı,
kesinliği, zaman aşımından bağımsız olması kanıt kavramıyla ilgilidir.
Örneğin çok bilinen, “Sonsuz sayıda asal sayı vardır.” teoremi çoğu insana sezgisel olarak doğru gelebilir, ama asal sayıların
sonsuz sayıda olduğu hiç de belirgin değildir. Bugünün güçlübilgisayarları
sayesinde çok büyük asal sayılar bulabiliriz, fakat sonsuz sayıda asal
sayı olduğunu söyleyemeyiz. Bunun için bilgisayarlar yetersiz kalır. Bu
teoremin doğruluğunu kesin olarak bilmemizin nedeni 2300 yıl önce Öklid
tarafından matematiksel olarak kanıtlanmış olmasıdır. Bu yüzden Öklid’in
2300 yıl önce inşa ettiği matematiğe bugün de güvenebiliyoruz. Böylesine
bir kesinlik matematik dışındaki hiçbir insan aktivitesi için geçerli
değildir.
Matematiksel kanıt nedir?
Genel olarak kanıtı, içinde “Neden?” sorusunun yanıtını barındıran bir
cihaz olarak düşünülebiliriz. Bu cihaz matematiksel bir ifadenin gerçek ve
geçerli olduğunu göstermekte kullanılır. Peki, bu cihaz nasıl çalışır? Bir
önermenin doğru olduğunu kanıtlamak için doğru olduğunu kabul ettiğimiz
başka bir önermeye başvururuz. Diğer bir deyişle, doğru olduğunu kabul
ettiğimiz bir önermeden yeni bir önerme elde ederiz. Tabii ki bu iş için
iki önerme (eski ve yeni) arasında bir bağ kurmamız gerekir.
Matematikçiler, eski önermelerden yeni bir önerme elde etme yöntemine
çıkarım kuralı adını vermişler.Matematikte çıkarım kuralları olmasaydı,
doğru olduğunu kabul ettiğimiz önermelerden öteye gidemezdik, yani
matematik olmazdı.
Çok sayıda çıkarım
kuralı olsa da matematiğin tümü modusponens adı verilen tek bir çıkarım
kuralına indirgenebiliyor. Modusponens Latince kökenli bir şart kipini
ifade eder. Modus, yöntem; ponens ise doğrulama anlamındadır. Türkçeye
Doğrulama Yöntemi olarak çevirebiliriz. Modusponens’i kısaca şöyle
açıklayabiliriz: “Eğer P doğru ikenQ doğruysa ve ayrıcaPde doğruysa,o
zaman Qda doğrudur.” Örneğin,
Ahmet
Matematik Köyü’nün öğrencisi ise matematiksel kanıtın ne olduğunu
öğrenmiştir.(P⇒Q)
Ahmet Matematik
Köyü’nün öğrencisidir.(P)
Ahmet
matematiksel kanıtın ne olduğunu öğrenmiştir.(Q)
Yukarıdaki ilk iki önermeden
Ahmet
matematiksel kanıtın ne olduğunu öğrenmiştir.
Önermesini modusponens sayesinde çıkarabiliriz.
Modusponens,“PiseQ”ve “P”önermelerinden yeni bir önerme olan “Q”
önermesini çıkarmamızı sağlar.
Matematiksel kanıtı tanımlamadan önce, matematikte doğru kabul edilen
önermelere aksiyom denildiğini hatırlatalım. Aksiyomlar soyut matematiğin
öncül önermeleridir. Kanıtlanması gereken önermeler olan teoremler
aksiyomlardan elde edilir. Aksiyom kendi içinde o kadar açık ve kabul
edilebilirdir ki, kanıtlanmasına gerek yoktur. Eğer bir aksiyomu
kanıtlamak istersek, o kanıt tek adımdan oluşur, o adım da aksiyomun
kendisidir. Örneğin Öklid geometrisinin bir aksiyomu olan
Bütün, parçadan büyüktür önermesi kanıtlamadan kabul edilmiştir, ama
matematiksel kanıtın tanımını verince bu önermenin kanıtının kendisi
olduğunu göreceğiz.
Şimdi, kanıtın tanımını yapmaya çalışalım. Matematiksel kanıt, bir
önermeler listesidir. Sonlu sayıdaki önermeden oluşan bu listede her
önerme bir önceki önermeden çıkarım kuralıyla (modusponens) elde edilir.
Elbette önermelerden oluşan her listeye kanıt adını veremeyiz. Örneğin
P_1,P_2…P_n
listesininkanıt olması
için,1≤i≤n koşuluyla,P_i’nin ya bir aksiyom olması ya da listede
P_i’lerden önce yer alan önermelerden bir çıkarım kuralıyla elde edilmiş
olması gerekir.
Listenin son önermesi olan P_n bir teoremdir ve yukarıdaki liste ise P_n
önermesinin kanıtıdır. Artık kimse P_n’e karşı bir örnek bulamaz, onunla
çelişen bir matematiksel gerçekten söz edemez. P_nönermesi bulunduğu
aksiyom sistemi içinde çürütülemez.
Dikkat ederseniz, kanıtla ilgili yaptığımız açıklamalardan her aksiyomun
aynı zamanda bir teorem olduğu sonucu ortaya çıkıyor; çünkü çıkarım
kuralı, tek satırlık listeler için degeçerli. Örneğin P aksiyomunun tek
satırlık kanıtı: P olur.
Aksiyomu,doğru kabul ettiğimiz önerme olarak tanımlamıştık. Şimdi ise her
aksiyomun bir teorem olduğunu ve kanıtının da aksiyomun kendisi olduğunu
söylüyoruz; çünkü matematiksel kanıtın tanımı bizi bu sonuca götürüyor.
Matematikte, doğrudan kanıt, çelişki yoluyla kanıt, tümevarımla kanıt
gibi birçok kanıtlama yöntemi vardır. Aşağıdaki teorem doğrudan kanıtlama
yöntemiyle kanıtlanmıştır.Bu yöntemde, kanıtlamaya doğru olduğu bilinen
bir önermeyle başlanır ve bir dizi modusponens uygulamasıyla yeni
önermeler elde edilerek kanıtlanacak önermeye ulaşılır. Örneğin aşağıdaki
kanıt, √(x ) √y=√xy eşitliği gibi yeni önermeler kullanılarak
yapılmıştır.
Teorem.xvey pozitif gerçel sayılar ise √xy≤(x+y)/2 olur.
Kanıt.(√x-√y)^2≥0olduğunu biliyoruz. Bu önermeyi P ile gösterelim.
(√x-√y)^2=x+y-2√x √y≥0
yazabiliriz.
Bu eşitsizliği düzenlersek
x+y≥2√x
√y
√xy≤(x+y)/2
elde edilir ve teorem kanıtlanmıştır. Bu kanıtın bütününü de bir
modusponensuygulaması olarak görebiliriz, şöyle ki:
√xy≤(x+y)/2
önermesini Q ile
gösterirsek, yukarıdaki adımlar modusponens’in P⇒Q aşaması olur. Böylece,
P doğru ikenQ doğru ve P de doğru ise modusponens sayesinde Q’nun doğru
olduğunu kanıtlamış oluruz.
Matematiksel kanıt neden önemlidir?
Matematiksel bir iddianın
gerekçelendirilmesine ne zaman ihtiyaç duyulduğu tam olarak bilinmiyor.
Belki de ilk matematiksel kanıt Babiller zamanında yapılmıştır; çünkü
onlar Pisagor Teoremini Çinlilerle birlikte Pisagor’dan önce biliyorlardı.
Bulunan tabletlerde Pisagor Teoremi’nin neden doğru olduğunun açıklamasına
rastlanmıştır. Ama Babillerin bu tabletlerde yaptığı modern standartlara
göre kanıtdeğildi. Onlar matematiksel bir gerçeği mantıksal bir gerekçeye
dayandırmaya çalıştılar.
Bazı matematik tarihçileri matematik tarihindeki ilk kanıtın Milet’li Tales (MÖ 600) tarafından yapıldığını kabul ederler. Tales, çapın çemberi iki eşit parçaya ayırdığını kanıtlamıştır. Ama matematiği tanım, aksiyom ve teoremlerle aksiyomatik bir yapıya kavuşturan ilk insan Öklid’dir (MÖ 300).
Matematiksel kanıtın bileşenleri olarak kabul edebileceğimiz tanım, aksiyom, teorem, çıkarsama ve soyutlama gibi kavramlar ilk kez Öklid tarafından yazılan Elementler kitabında sistematik olarak ele alınmıştır. Elementler, soyut matematiğin başlangıcı olarak kabul edilir. Kanıt kavramı da bugünkü niteliğine çok yakın bir şekilde ilk kez bu kitapla ortaya çıkmıştır. Daha sonraki dönmelerde soyut matematiğin gelişmesine koşut olarak kanıtın önemi daha iyi anlaşılmıştır.
Artık günümüzde, dünyanın dört bir yanında çalışan on binlerce matematikçi, matematiği matematik yapanın kanıt kavramı olduğunu çok iyi biliyor. Kanıt matematiğin kalbidir. Eser besteleyecek bir müzisyen için notalar, bir ressam için renkler, bir yazar için sözcükler, cümleler neyse bir matematikçi için de kanıt aynı şeydir. Matematikçi olmanın kilit noktasıdır.
Matematik, yeni fikirlerin çıkması ve bu fikirlerin kanıtlama yoluyla
doğrulanmasından oluşur. Matematiğin zamandan bağımsız olmasındaki
özgünlük onun metodolojisinden kaynaklanır. Bu metodoloji de kanıttır.
Matematikte kanıt, neyin doğru ya da yanlış olduğunu anlamanın, sırtımızı
nereye dayayacağımızın biricik yöntemidir.
Matematiksel kanıtın bir diğer önemi ise kanıt sürecindeki
kazanımlardır. Geçerli bir kanıt yapabiliyor olmak, üzerinde çalıştığınız
problemi tamamıyla anladığınızın göstergesidir. Dahası, bir varsayımı
kanıtlamak için verilen çaba, çoğu zaman üzerinde durduğunuz teorem
hakkında daha da derine inmenizi gerektirir. Bir matematikçi bir varsayımı
kanıtlayamasa bile, kanıtlama uğraşı boyunca büyük bir birikime sahip
olur. Matematik tarihi, başarısızlıklarla sonuçlanmış, ama çok parlak
sonuçları olan kanıtlama mücadeleleriyle doludur. Matematikçilerin
yüzyıllarca Öklid’in Paralellik Aksiyomunu kanıtlamaya çalışmaları
Öklid-dışı geometrilerin keşfine yol açarak muhteşem sonuçlar
doğurmuştur.
Matematiksel kanıtın bilimsel değerini çok iyi anlatan bir örnek de Cebirin Temel Teoremi’dir. Bu teoremi birçok matematikçi kanıtlama girişiminde bulunmuş, ilk kanıt büyük Alman matematikçi C. F. Gauss tarafından 1729’da yapılmıştır. Bu kanıttaki açık, topolojik bir yaklaşımla 1920’de Rus matematikçi A. N. Ostrovsky tarafından kapatılmıştır. Gauss, ilk kanıtından 50 yıl sonra iki kanıt daha yayımlamıştır. Bu teoremin günümüze kadar onlarca değişik kanıtı yayımlanmıştır. Tamamen farklı bakış açılarına ve matematik bilgisine sahip olan bu kanıtlar, cebir, topoloji, olasılık kuramı gibi matematiğin değişik dalları arasında analojik bağların kurulmasını sağlamıştır.
Matematiksel kanıtın çığır açıcı sonuçlarına verilebilecek en çarpıcı örneklerden biri de Poincaré sanısının kanıtıdır. Altı yıl önce Rus matematikçi Perelman tarafından yapılan bu kanıt, matematiksel değerinin ötesinde kimya ve fiziği de içine alan zengin bir yapıya sahiptir. Evrenin biçimi hakkında önemli ipuçları taşımakla birlikte; birçok bilim insanın görüşü bu kanıtın Kuramsal Fizik’te, Görelilik kuramında önemli gelişmelere yol açacağı doğrultusundadır.
Kanıtsız matematik!
Matematik öğretiminden kanıtı
çıkarırsanız geriye ne kalır? Belki çok iyi denklem çözebilirsiniz,
parabol çizebilirsiniz, zor bir trigonometri sorusunu da çözebilirsiniz,
bir fonksiyonun minimum değerini de hesaplayabilirsiniz, çok iyi limit
alabilirsiniz, çok iyi türev de alabilirsiniz ama yaptığınız işin adı
matematik değildir ve matematik öğrendiğinizi zannedersiniz. Bugün
ülkemizde çok yaygın olarak yapılan bu işin matematiğin özü ve matematik
öğretiminin amacıyla hiçbir ilgisi yoktur; çünkü matematik öğretiminin
öncelikli amacı insanların soyut düşünebilme yeteneğinin
geliştirilmesidir. Matematiği kanıtsız öğrenmeye çalışan birisi, doğuştan
var olan soyutlama ve muhakeme gücünü gittikçe kaybeder. Neden sonuç
ilişkisini kuramaz. Verili bilgiyi sorgulama ihtiyacı duymaz, her
karşılaştığı bilgiyi ezberlemeye çalışır.
Yıllardır karşılaştığım bir sorudur: Neden kanıtlanmış teoremleri bir kez daha kanıtlıyoruz? Bu soruyu bir espri değil, ciddi olarak soran çok öğrenci var. Öğrenciler, kanıt olmadan da matematik yapılabileceğini düşünüyorlar; çünkü daha ilköğretimde dairenin alanını, silindirin hacmini veren formüllerle karşılaşıyorlar. Bu formülleri ezberlemek zorunda bırakılıyorlar, nasıl çıktığını keşfetmeden, “öğretmen söylediyse doğrudur” diyerek. Aslında yeni bir şeyi öğrenen herkes, bir önermenin doğruluğunu nedenleriyle öğrenmek ister.
Ama ilk ve orta öğretimdeki programlar ve uygulamaları her insanda var olan nedenleriyle öğrenme isteğini, yaratıcılığı yok ediyor. Örneğin liselerde kanıt kavramı, 9. sınıfta Mantık konusunun içinde yüzeysel bir biçimde ele alınır ve doğru düzgün işlenmeden geçiştirilir ve sonraki bölümlerde neredeyse hiçbir önermenin kanıtı yapılmaz. Oysa konuların birçoğu kolaylıkla kanıtlanabilecek önermeler yazılarak öğrencilerde kanıtlama gücü ve sezgisi geliştirilebilir. Elbette, böylesi bir matematik öğretimi için liselerdeki öğretim programlarında köklü değişiklikler yapmak gerekir. Ama yapılmıyor. Neden?
Kuşkusuz, matematik öğretimi, sadece ülkemizde değil, bütün dünyada içinde önemli zorlukları barındıran bir etkinlik. Ayrıca matematiksel kanıtın amacına ulaşabilmesinin öğrencilerin düzeylerine de bağlı olduğu biliniyor, ama asıl acı gerçek şu ki, matematiği tepeden inme bir biçimde, belleyerek öğrenmek zorunda kalan öğrenciler bir süre sonra ya matematikten kopuyorlar ya da hızla işlem yapan, beş seçenekten birini işaretlemeyi öğrenen robotlara dönüşüyorlar. Oysaki gerçek matematik öğretimi “kesinliği su götürmez” sözünden kuşku duyma alışkanlığını kazandırmayı amaçlamalıdır.
KAYNAKÇA
1)Nesin, A, Önermeler Mantığı,
Nesin Yayıncılık, 2009.
2)www.math.wustl.edu, Krantz, S. G, The History and Concept of
Mathematical Proof, 2007.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder